-
1 üstüne yok
лу́чший, лу́чшего не быва́ет -
2 üst
1.1) ве́рхняя часть, верх (чего-л.)üste — наве́рх, вверх
üstte — наверху́
üstten — а) све́рху; б) пове́рхностно, неглубоко́
evin üstü — верх / ве́рхняя часть до́ма
2) пове́рхностьmasanın üstü toz içinde — на столе́ пыль
toprağın / yerin üstü — пове́рхность земли́
3) оде́ждаüstünü değiştirmek — поменя́ть оде́жду, переоде́ться
üstü pek kirli — он о́чень гря́зный, он в о́чень гря́зной оде́жде
4) разг. ста́рший по слу́жбе, нача́льникüstler — нача́льство, верхи́
5) изли́шек, оста́ток; сда́чаüstü kalsın — сда́чи не на́до
2.yüz liranın üstünü verebilir misiniz? — вы мо́жете дать сда́чу со ста лир?
1) ве́рхнийpınarın üst yanında — в верхо́вьях родника́, у исто́ков родника́
2) ста́рший (по званию, должности, служебному положению)üst komutanlar — воен. ста́рший нача́льствующий соста́в, ста́рший комсоста́в
3.üst makam — вы́сшая власть, вы́сшее нача́льство
в функции служ. имениAhmet artık kırk üstünde olmalı — Ахме́ду, должно́ быть, бо́лее сорока́ [лет]
üstümde para yok — при мне нет де́нег, у меня́ с собо́й де́нег нет
çay üstüne çay içmek — пить чай ча́шку за ча́шкой
tel üstüne tel çekmek — посыла́ть одну́ телегра́мму за друго́й; по по́воду чего, о чём
bu şey üstüne bilgi vermek — дава́ть све́дения / информа́цию о чём
üstü — (в сочетании со словами, обозначающими время) под, к, о́коло
akşam üstü — под ве́чер, к ве́черу
bayram üstü — под пра́здники
yemek üstü — к обе́ду
- üstünden••- üstüne almaküstündeki üstünde, başındaki başında — погов. в чем мать родила́, без оде́жды
- üstünden atmak
- üstüne atmak
- üst başı
- köyün üst başındaki pınar yerine çıktılar
- üstüne basmak
- üstü başı dökülmek
- üstüne başına etmek
- üstüne bir bardak soğuk su içmek
- üstüne bir iki güneş doğmak
- üstüne çekmek
- üstüne çevirmek
- üst çıkmak
- üst gelmek
- üste çıkmak
- üstünde dökülmek
- üstünde durmak
- üstüne düşmek
- üstüne evlenmek
- üstüne fenalık gelmek
- üstüne geçirmek
- üstünden geçmek
- üstüne gelmek
- üstüne gitmek
- üstünü görmek
- üstüne gül koklamamak
- üstüne güneş doğmamak
- üstünde hakkı olmak
- üstünde kalmak
- üstüne kalmak
- üstüne kapanmak
- üstüne koymak
- üstüne kuş kondurmamak
- üstüne olmuyor
- üstüne oturmak
- üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi
- üstüne perde çekmek
- üst perdeden konuşmak
- üstüne sevmek
- üstüne titremek
- üstüne toz kondurmamak
- üstüne tuz biber ekmek
- üstüne üstüne gitmek
- üstüne varmak
- üstüne yaptırmak
- üstüne yatmak
- üstüne yıkmak / yıkılmak
- üstüne yok
- üstüne yormak
- üstüne yüklenmek
- üstüne yürümek
- üstüne / üstünüze afiyet!
- üstüne / üstünüze iyilik sağlık!
- üstüne / üstünüze sağlık ve şıfalar! -
3 üst
",-tü 1. upper surface, top: Kütüğün üstüne oturdu. She sat down on the log. 2. space over or above: Üstümde ay parlıyordu. The moon was shining above me. 3. clothes: Üstünü kirletme ha! Don´t get your clothes dirty, you hear? 4. (a) superior, (a) boss. 5. remainder, rest (of an amount of money). 6. top, upper: en üst kat topmost floor. yokuşun üst yanında on the upper part of the slope. 7. at or about (a certain time): öğle üstü in the early afternoon/ at noon. -te above; on top. -ten 1. from the top, from above. 2. superficially. -ünde/üzerinde /ın/ 1. on, on top of. 2. above, over. 3. on; overlooking or looking out on: cadde üstünde on a main street. Boğaz´ın üstünde overlooking the Bosphorus. 4. more than; over: Ahmet artık kırkın üstünde olmalı. Ahmet must be over forty by now. 5. on, about (a matter, a subject): Bunun üstünde anlaşmalıyız. We ought to come to an agreement about this. 6. on (someone´s consciousness): Onun üstünde büyük bir etki yaptı. It made a big impression on him. 7. on, with: Üstünde para yok mu? Don´t you have any money on you? -üne/üzerine 1. on, on top of: Elbisesinin üstüne sürdü. She rubbed it on her dress. 2. on, on the subject of, dealing with: Kırım Savaşı üstüne bir tez hazırlıyor. She´s preparing a thesis on the Crimean War. 3. on top of, right after: Baklavanın üstüne işkembe çorbası içilir mi? Does one have tripe soup right after one´s eaten baklava? 4. upon (one´s honor, one´s good name): şerefim üstüne upon my honor. 5. better than, superior to: Kendi dalında Ali´nin üstüne yok. Ali´s tops in his field. Senin üstüne yok, vallahi! By George, you take the cake! 6. on (someone´s) account: Rahmi, biraları benim üstüme yaz! Put the beers on my account, Rahmi! -ü açık open at the top. -ünüze/üzerinize afiyet/şifalar/sağlık! May you stay in good health! (said while talking about an illness). -ünden akmak to be plainly evident. -üne/üzerine almak /ı/ 1. to take the responsibility of (doing something), take (something) upon oneself. 2. to take (a remark, an action) as being directed against oneself. -ünden/üzerinden atmak /ı/ to refuse to accept responsibility for. -üne/üzerine atmak /ı, ın/ to impute (a misdeed or crime) to (someone). -üne/üzerine basmak to hit the nail on the head. - baş clothes. -ü başı dökülmek for (one´s) clothes to be in tatters. -üne başına etmek/yapmak 1. /ın/ to curse violently at, give (someone) down the country, give (someone) what for. 2. to defecate in one´s underpants. - başa geçmek to sit with the bigwigs (in a meeting). -üne bırakmak /ı, ın/ to leave (something) for (someone else) to do, leave (someone) with the job of. -üne/üzerine bir bardak (soğuk) su içmek /ın/ colloq. to give up all hope of getting (something that one has lent) back, kiss (something) goodbye. - çıkmak/gelmek to win. -e çıkmak (for someone who´s at fault) to succeed in shifting the blame onto someone else. -ünden/üzerinden dökülmek (for a garment) to be far too big for, swallow (someone). - dudak upper lip. -ünde/üzerinde durmak /ın/ to give (a matter) a lot of thought, spend a lot of time thinking about (a matter); to give (a matter) a lot of attention; to dwell on (a matter). -üne/üzerine düşmek /ın/ 1. to fuss over, make a fuss over, shower attention on (someone). 2. to bother, pester. 3. to throw oneself into (a job), work hard at (a job). -üne/üzerine evlenmek /ın/ to marry again when one already has (someone) as a wife. -üne/üzerine geçirmek/geçirtmek /ı/ 1. to have (a piece of property) registered in one´s own name. 2. to have (an adopted child) registered under one´s own surname, cause (an adopted child) to bear one´s own surname. -ünden geçmek /ın/ slang 1. to *screw, have sex with. 2. to rape. -ünden (... zaman) geçmek (for an amount of time) to pass, elapse (after an event). -üne/üzerine gelmek /ın/ 1. (for someone) to turn up or appear right when (something is being done or discussed). 2. to walk towards (someone) intending (or as if he intends) t -
4 über
über ['y:bɐ]I präp\über der Straße wohnen caddenin öbür tarafında oturmak;sie wohnt \über uns üstümüzde oturuyor\über der Arbeit einschlafen çalışırken [o iş başında] uyumak3) ( Grenze) üstünde;zwei Grad \über null sıfırın üstünde iki derece\über jdm stehen birinin üstü olmak5) ( infolge) üzerine;\über all der Aufregung hatte ich dich ganz vergessen bu kadar telaş üzerine seni tamamen unutmuştumII präp1) (Richtung: durch) yol boyunca;\über jdn/etw hinweg bir kimseye/şeye aldırmayarak, bir kimseyi/şeyi es geçerek;nach Münster \über Dortmund Dortmund üzerinden Münster'e;\über die Straße gehen sokağı geçmek;\über die Grenze fahren sınırı geçmek;\über eine Mauer springen bir duvarın üzerinden atlamak;bis \über beide Ohren verliebt sein körkütük âşık olmak;bis \über beide Ohren in Arbeit stecken işi başından aşkın olmak2) ( zeitlich)\über Nacht geceleyin;\über das Wochenende hafta sonu(nda);das ist schon \über 3 Jahre her bunun üzerinden 3 yıl geçti bile;\über die Dreißig hinaus otuzunu geçmiş;\über etw hinweg sein bir şeyi arkada bırakmış olmakwas wissen Sie \über ihn? onun hakkında ne biliyorsunuz?4) ( in Höhe von) -lik;ein Scheck \über 4000 Euro 4000 euroluk bir çek;ein Rennen \über 2000 Meter 2000 metrelik bir yarış5) ( von mehr als)\über eine Stunde bir saatten fazla;Kinder \über 12 Jahre 12 yaşından büyük çocuklar6) ( mehr und mehr)Autos \über Autos otomobil üstüne otomobil7) ( mittels) yoluyla;\über ein Inserat ilan yoluyla8) ( Überordnung)\über jdn herrschen/Macht haben birine hükmetmek/sözü geçmekes geht nichts \über Fußball futbolun üstüne yok;jdn/etw \über alles lieben bir kimseyi/şeye herşeyden çok sevmek1) ( mehr als) üzerinde, -den (fazla);\über zwei Meter lang/breit uzunluğu/genişliği iki metrenin üzerinde, iki metreden (fazla) uzun/geniş;sind Sie \über 30? 30'un üzerinde misiniz?2) ( völlig)er wurde \über und \über rot kıpkırmızı kesildi3) ( Zeitraum)die ganze Nacht \über bütün gece boyunca1) ( übrig)da ist noch Kuchen \über daha pasta var2) ( überlegen) üstün (in -de);geistig ist sie mir \über zekâca benden üstündür -
5 unübertrefflich
unübertrefflich ['---'--] adjüstüne olmayan, daha üstü bulunmayan;das ist \unübertrefflich üstüne yok, bundan daha üstü olmaz -
6 beziehen
beziehen*I vtdas Bett neu \beziehen yatağın çarşaflarını değiştirmek3) ( Einkommen) almak;Ohrfeige/Prügel \beziehen ( fam) tokat/dayak yemeketw auf sich \beziehen bir şeyi kendi üstüne yormak;diese Bemerkung brauchst du nicht auf dich zu \beziehen bu sözü kendi üstüne yormana gerek yok, bu söze alınmana gerek yok6) ( Posten) almakII vrsich \beziehen -
7 Kopf
Kopf m <Kopfs; Köpfe> baş, kafa; (Kopfende) başucu;Kopf stehen fam -in altı üstüne gelmek; -in aklı başından gitmek;Kopf an Kopf başa baş;Kopf hoch! cesaret!, yılmak yok!; topla kendini!;von Kopf bis Fuß tepeden tırnağa;über jemandes Kopf hinweg b-ni kaale almadan;pro Kopf kişi başına;sie ist nicht auf den Kopf gefallen o hiç de aptal değil;den Kopf hinhalten (für) -e arka çıkmak; -in suçunu üstüne almak;jemandem zu Kopf steigen b-nin başına vurmak;jemanden vor den Kopf stoßen b-ni (şiddetle) reddetmek; (Verstand) kafa, akıl;etwas im Kopf rechnen bş-i kafadan hesaplamak;fam das hältst du ja im Kopf nicht aus! bunu insanın aklı almıyor!;sich (D) etwas durch den Kopf gehen lassen bş-i düşünüp taşınmak;er hat nur Fußball im Kopf onun aklı sadece futbolda;sich (D) etwas in den Kopf setzen bş-i aklına koymak;jemandem den Kopf verdrehen b-nin aklını başından almak;den Kopf verlieren telaşa kapılmak; -
8 единый
bir,birleşik* * *врзtek; bir; birleşik ( объединенный)еди́ное це́лое — bir bütün
одно́ еди́ное це́лое — tek bir bütün
на её лице́ ни еди́ной морщи́нки — yüzünde bir tek kırışıklık yok
об э́том не ска́зано ни еди́ного сло́ва — bunun üstüne tek bir söz yok
де́йствовать еди́ным фро́нтом — tek bir cephe halinde hareket etmek
еди́ный (избира́тельный) бюллете́нь (в Турции) — birleşik oy pusulası
у нас еди́ное мне́ние — görüşlerimiz birdir / müttehittir
прийти́ к еди́ному мне́нию — görüş birliğine varmak
••все до еди́ного — istisnasız hepsi
-
9 can
ко́локол (м)* * *1.1) душа́canın isteği kadar — ско́лько твое́й душе́ уго́дно
2) жизнь, существова́ниеcan pahasına — цено́ю жи́зни
can ve mal emniyeti — безопа́сность жи́зни и сохра́нность иму́щества
3) жи́зненная си́ла, си́ла ду́хаsende hiç can yokmuş — в тебе́, ока́зывается, нет никако́й си́лы
4) употр. как счётное слово душа́; челове́кsekiz can besliyor — он ко́рмит во́семь душ
5) рел. мюри́д ( последователь учения Бекташи и Мевлеви)2.1) душе́вный, чу́ткий, отзы́вчивыйne kadar can adamdır! — како́й душе́вный челове́к!
2) прия́тный, ми́лыйne can çocuk! — како́й ми́лый ребёнок!
••can çıkmayınca huy çıkmaz — посл. горба́того моги́ла испра́вит
can boğazdan gelir — погов. душа́ жива́ го́рлом (чтобы жить, надо есть)
can maldan tatlıdır — погов. жизнь доро́же бога́тства
- canım!- canını acıtmak
- canı ağzına gelmek
- can alacak yer
- can alıp can vermek
- canını almak
- can atmak
- canını bağışlamak
- can baş üstüne
- can beslemek
- canı boğaza gelmek
- can borcunu ödemek
- canı burnuna gelmek
- canı canına sığmamak
- canı cehenneme!
- canı çekilmek
- can çekişmek
- canı çekmek
- canı çıkmak
- can dayanmamak
- canına değmek
- babanın canına değsin
- canını dişine almak
- canını dişine takmak
- candan geçmek
- canı gelip gitmek
- canı içine sığmamak
- canı istemek
- canı isterse
- canı kalmamak
- canına kâr etmek
- canına kıymak
- can kulağı ile dinlemek
- canına minnet
- canına okumak
- canı sağ olsun!
- canı sıkılmak
- canını sıkmak
- canımı sokakta bulmadım
- canına susamak
- canına tak demek
- canından usanmak bezmek
- canından usanmak bıkmak
- can vermek
- canını vermek
- canını yakmak
- canı yanmak
- canı yerine gelmek
- canı yok mu? -
10 suç
преступле́ние (с)* * *1) вина́, просту́пок, прови́нностьne suçu var? — в чём он винова́т?
suçu üstüne almak — брать вину́ на себя́
bunda benim suçu yok — в э́том я не винова́т
2) преступле́ние, правонаруше́ние, злодея́ниеsuçunu bağışlamak, suçundan geçmek — не наказа́ть за преступле́ние, оправда́ть
suç delili — доказа́тельство вино́вности, ули́ка
suç işlemek — а) соверша́ть преступле́ние; б) провини́ться
harp suçları — вое́нные преступле́ния
-
11 дорогой
yolda; pahalı,değerli; sevgili,değerli* * *I дор`огойyolda; yol giderkenII дорог`ой1) pahalı; değerli ( ценный)по дорого́й цене́ — yüksek fiyatla
дорогой пода́рок — ağır hediye
2) перен., в соч.дорога́я побе́да — büyük fedakarlıklar pahasına elde edilen / kazanılan zafer
все, кому́ дорога́ незави́симость страны́ — ulusal bağımsızlığın üstüne titreyenlerin hepsi
3) değerliна́ши дороги́е го́сти — değerli konuklarımız
мы потеря́ли дорого́го нам челове́ка — sevdiğimiz birini kaybettik
4) sevgili, değerliдороги́е чита́тели — değerli / sevgili okurlarım(ız)!
дорогой друг! — sevgili / aziz dostum
дороги́е това́рищи! — değerli yoldaşlar!
5) → сущ., м sevgilim; azizimпроща́й, дорогой! — elveda, sevgilim!
да что ты, дорогой! — yok canım / kuzum!
-
12 лучше
daha iyi* * *лу́чше тебя́ он не найдёт — senden iyisini bulamaz
лу́чше его́ никто́ не игра́ет — onun üstüne oynayan yok
лу́чше всего́ вопро́с изло́жен в э́той кни́ге — sorunu en iyi biçimde bu kitap açıklar
лу́чше смерть, чем ра́бство — esir olmaktansa ölmek elvâdır; ölüm esirlikten ehvendir
пого́да не лу́чше вчера́шней — hava dünkünden iyi değil
чем она́ лу́чше меня́? — onun benden fazla nesi var? onun benden ne fazlalığı var?
2) безл., → сказ., в соч.больно́му немно́го лу́чше — hasta biraz iyileşti
прими́ табле́тку - ста́нет лу́чше — bir komprime al rahatlarsın
3) → частица keşke; iyisi;...acağınaлу́чше б я туда́ не е́здил! — keşke (oraya) gitmemiş olaydım!
тебе́ лу́чше оста́ться — kalsan daha iyi edersin
лу́чше не вме́шиваться — iyisi karışmamak
лу́чше не спра́шивай (об э́том)! — sorma!
лу́чше оди́н раз уви́деть, чем сто раз услы́шать — bin kere işitmektense bir kere görmek evlâdır
••лу́чше быть не мо́жет!, чего́ же лу́чше?! — bundan ötesi can sağlığı!
тем лу́чше — daha iyi ya
как мо́жно лу́чше — elden geldiğince iyi (bir biçimde)
-
13 один
числ.(одна́, одно́, одни́)1) bir (тж. цифра)оди́н-два — bir iki
писа́ть одно́ письмо́ за други́м — mektup üstüne mektup yazmak
2) → мест. ( какой-то) birкак сказа́л оди́н поэ́т... — bir şairin dediği gibi...
3) → прил. ( без других) yalnız (başına); tek başınaмы сиде́ли в за́ле одни́ — salonda yalnız başımıza oturuyorduk
он был совсе́м оди́н — yapayalnızdı
все уе́хали, оста́лся оди́н я — hepsi gitti, bir ben kaldım
4) → прил. ( тот же самый) aynıговори́ть на одно́м (и том же) языке́ — aynı dili konuşmak
5) → прил. ( только) bir (tek); ancak; yalnız (başına)(то́лько) оди́н ты суме́ешь сде́лать э́то — bunu bir sen yapabilirsin; bunu senden başkası yapamaz
уже́ одного́ э́того доста́точно — bir bu yeter
а одного́ э́того недоста́точно — bu da, tek başına yeterli değildir
он пита́лся одни́м хле́бом — katıksız ekmek yerdi
одно́й любо́вью сыт не бу́дешь — kuru kuruya aşk karın doyurmaz
оди́н друго́го лу́чше — birbirinden güzel
одна́ перча́тка здесь, а друго́й нет — eldivenin bir teki burada, diğeri yok
на со́лнце у него́ оди́н цвет, в тени́ - друго́й — güneşte rengi bir türlü, gölgede başka türlü
7) → мест. (с предлогом "из") biriоди́н из нас — birimiz, içimizden biri
оди́н из них — (onlardan) biri
8) (→ сущ., ж одна́) (→ сущ., с одно́) biri; kimi(si) мн.оди́н спра́шивал, друго́й отвеча́л — biri soruyor, diğeri cevap veriyordu
но́мер на одного́ — tek yataklı oda, tek kişilik
он ду́мает одно́, а говори́т друго́е — bir türlü düşünür, başka türlü konuşur
9) → сущ., с birвсе мы хоте́ли одного́ — hepimizin istediği birdi
одно́ я тебе́ скажу́,... — sana şu kadarını söyleyeyim ki...
повторя́ть одно́ и то же — aynı şeyi tekrarlayıp durmak
одно́ мне изве́стно:... — bildiğim bir şey varsa o da şu:...
••сража́ться оди́н на оди́н — teke tek vuruşmak / dövüşmek
все как оди́н — tek adammışçasına, bir tek kişiymiş gibi
одно́ вре́мя — bir vakit(ler); bir ara(lar)
одни́м сло́вом — tek sözle / kelimeyle
э́то одни́ слова́! — kuru laftır bu!
оди́н-одинёшенек — yapayalnız; kuru başına kalmış
одно́ из двух — iki şıktan biri
все до одного́ — istisnasız hepsi
-
14 первейший
-
15 gehen
gehen ['ɡeːə n] <ging, gegangen, sn>1. v/i gitmek; (weggehen) ayrılmak; (funktionieren) işlemek, çalışmak; Ware sat(ıl)mak; (dauern) sürmek;zu Fuß gehen yürümek;einkaufen (schwimmen) gehen alışverişe (yüzmeye) gitmek;an die Arbeit gehen işe girişmek;gehen wir! gidelim!;gehen in (A) (passen) -e uymak, -e sığmak;gehen nach (urteilen) -e göre hareket etmek;das geht zu weit bu kadarı fazla (oluyor);BAHN über München gehen Münih üzerinden gitmek;das Gedicht geht so: … şiir şöyle: …;die Fenster gehen nach Westen pencereler batıya bakıyor;in die Industrie (Universität) gehen endüstriye (üniversiteye) geçmek;in die Politik gehen politikaya/siyasete atılmak;sich gehen lassen kendine hakim olamamak; kendini koyuvermek; boşvermek;vor sich gehen gerçekleşmek; olup bitmek;wenn es nach ihr ginge ona kalsa(ydı);wie gehen die Geschäfte? işler nasıl (gidiyor)?2. v/unp: wie geht es dir (Ihnen)? nasılsın(ız)?;es geht mir gut iyiyim;es geht şöyle böyle; (es ist möglich) olur;das geht nicht olmaz;es geht nichts über … …-in üstüne hiçbir şey yok;worum geht es? sorun/konu nedir?;es sich (D) gut gehen lassen keyfine bakmak -
16 Gut
1. adj iyi; Wetter a güzel;gut aussehend çekici, Mann yakışıklı;gut bezahlt adj parası iyi; iyi maaşlı (Arbeit);gut gebaut iri yapılı;gut gehen yolunda gitmek, başarıyla sonuçlanmak;gut gelaunt keyfi yerinde, neşeli;gut gemeint iyi niyetle söylenmiş/yapılmış;gut situiert hali vakti yerinde;gut tun iyi gelmek;ganz gut fena değil;also gut! peki öyleyse!;schon gut ! önemi yok!;(wieder) gut werden tekrar düzelmek;gute Reise! iyi yolculuklar!;sei bitte so gut und hilf mir bana yardım eder misin lütfen?;mir ist nicht gut! ben iyi değilim!;in etwas gut sein bş-de iyi olmak;wozu soll das gut sein? bu da nesi?; bu neye yarar ki?;so gut wie nichts hiçbir şey dense yeri(dir);gut zwei Stunden rahat iki saat; iki saatten fazla;sich im Gut en trennen kavgasız ayrılmak2. adv iyi;mir geht es gut iyiyim;du hast es gut senin işin iş;es ist gut möglich gayet mümkün;es gefällt mir gut hoşuma gidiyor/gitti;gut gemacht! iyi oldu!, aferin!;machs gut! hoşça kal! -
17 gut
1. adj iyi; Wetter a güzel;gut aussehend çekici, Mann yakışıklı;gut bezahlt adj parası iyi; iyi maaşlı (Arbeit);gut gebaut iri yapılı;gut gehen yolunda gitmek, başarıyla sonuçlanmak;gut gelaunt keyfi yerinde, neşeli;gut gemeint iyi niyetle söylenmiş/yapılmış;gut situiert hali vakti yerinde;gut tun iyi gelmek;ganz gut fena değil;also gut! peki öyleyse!;schon gut ! önemi yok!;(wieder) gut werden tekrar düzelmek;gute Reise! iyi yolculuklar!;sei bitte so gut und hilf mir bana yardım eder misin lütfen?;mir ist nicht gut! ben iyi değilim!;in etwas gut sein bş-de iyi olmak;wozu soll das gut sein? bu da nesi?; bu neye yarar ki?;so gut wie nichts hiçbir şey dense yeri(dir);gut zwei Stunden rahat iki saat; iki saatten fazla;sich im Gut en trennen kavgasız ayrılmak2. adv iyi;mir geht es gut iyiyim;du hast es gut senin işin iş;es ist gut möglich gayet mümkün;es gefällt mir gut hoşuma gidiyor/gitti;gut gemacht! iyi oldu!, aferin!;machs gut! hoşça kal! -
18 anständig
1) ( Benehmen) görgülü, terbiyeli; ( gesittet) edepli, temiz ahlaklı, namuslu; ( ehrbar) dürüst, doğru;benimm dich \anständig! terbiyeli ol!2) ( Kleidung) düzgün4) ( angemessen) uygun, münasipeine \anständige Tracht Prügel bekommen adamakıllı [o iyice] bir dayak yemek;\anständig draufzahlen müssen üstüne epey ödemek zorunda kalmakgibt es bei euch keinen \anständigen Wein? sizde doğru dürüst şarap yok mu? -
19 gehen
gehen <geht, ging, gegangen> ['ge:ən]zu Fuß \gehen yayan gitmek;ich gehe jetzt zum Arzt şimdi doktora gidiyorum;es geht immer geradeaus dümdüz gider;aufs Gymnasium/in die Schule \gehen liseye/okula gitmek;sie ging zum Film sinemaya gitti;ins Bett \gehen yatağa yatmak;tanzen/schwimmen/schlafen \gehen dansa/yüzmeye/yatmaya gitmek;an Land \gehen karaya çıkmak;an die Arbeit \gehen iş başı yapmak;das geht zu weit bu fazla oldu;darum geht es mir nicht bu beni ilgilendirmez;wie geht's? nasılsın?;es geht mir gut iyiyim;lass es dir gut \gehen! kendine iyi bak!; ( bleib gesund und fröhlich) şen ve esen kal!;sie ließen es sich dat gut \gehen keyiflerini baktılar;wie \gehen die Geschäfte? işler nasıl gidiyor?;mir ist es genauso gegangen bana da aynı şey oldu;ich hörte, wie die Tür ging kapının kapanışını duydum;so geht das nicht weiter bu böyle devam edemez;das geht über meine Kräfte buna benim gücüm yetmez;mir geht nichts über meinen Urlaub iznimin üstüne bir şey yoktur;das geht in die Tausende bu, binlere varır;in Stücke \gehen parçalanmak;mit der Zeit \gehen zamana uymak;er ist von uns gegangen ( geh) o bizden gitti;das Essen geht auf mich yemeğin hesabını ben ödüyorum;das Fenster geht aufs Meer pencere denize bakıyor;wenn es nach mir ginge, ... bana kalsa,...;gehst du noch mit ihm? ( fam) onunla hâlâ çıkıyor musun?;wo sie geht und steht ( fam) nereye giderse gitsinvor sich \gehen ( fam), olmakdie Uhr geht ( falsch) saat yanlış gidiyor;gut \gehen iyi gitmek [o işlemek];ich zeige dir, wie das geht bunun nasıl işlediğini sana göstereyim;hoffentlich geht das gut! inşallah iyi gider;wenn alles gut geht, ... her şey yolunda giderse...4) ( sich gut verkaufen) satılmak;gut \gehend iyi satılan5) ( Wind) esmekdas geht nicht in meinen Kopf bunu aklım almıyor8) ( andauern) devam etmek9) ( möglich sein) olmak;es wird schon \gehen olures geht um mich/dich/uns söz konusu benim/sensin/biziz;worum geht's denn? söz konusu nedir ki?danach kann man nicht \gehen buna göre gidilmezsich \gehen lassen kendini koyuvermekII vt2) ( fam)sie ist gegangen worden işten atıldı -
20 übertreffen
übertreffen*I vt aşmak, gölgede bırakmak;das übertrifft alle meine Erwartungen bu, tüm beklentilerimi gölgede bıraktı;jdn in der Leistung \übertreffen birinden daha başarılı olmak;im Sport ist er kaum zu \übertreffen sporda üstüne kimse yok gibiII vrsich \übertreffen;sich selbst mit etw dat \übertreffen bir şeyle kendisinden beklenenlerin üstünde başarı göstermek
- 1
- 2
См. также в других словарях:
üstüne yok — bundan daha iyisi olamaz, hepsinden iyisi bu anlamında kullanılan bir söz Güner desinler, bir ev döşemiş, üstüne yok. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
üzerine yok — üstüne yok … Çağatay Osmanlı Sözlük
mahal yok — yeri, gereği yok Otomobilin dinmeyen yaygarasını üstüne alınmaya mahal yoktu. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
alt — is. 1) Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor. Z. O. Saba 2) Bir nesnenin tabanı Ayağındaki altları nalçalı koca bahçıvan kunduraları ile ona yetişmesi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
durmak — nsz, ur 1) Hareketsiz durumda olmak Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) İşlemez olmak, çalışmamak Bileğimdeki saat durmuş. A. Gündüz 3) Bir yerde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
et — is. 1) İnsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik arasındaki kas ve yağdan oluşan tabaka Bu koyunda hiç et yok, pek zayıf. 2) Kasaplık hayvanlardan sağlanan kaslardan oluşmuş besin maddesi Bu, kurumuş pastırma renginde bir et parçası idi. H. Taner 3) … Çağatay Osmanlı Sözlük
koşmak — 1. nsz, ar 1) Adım atışlarını artırarak ileri doğru hızla gitmek Biriyle kavga ederken kızışacak olursa hızlı koşmak için pabuçlarını eline alan sokak çocukları gibi... R. N. Güntekin 2) Bir yere ivedilikle gitmek Pencerede dolaşan gölgelerden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Akbayram — Edip Akbayram (* 29. Dezember 1950 in Gaziantep, Türkei) ist ein türkischer Komponist und Sänger. Mit seiner Band, Siyah Örümcekler Gaziantep Orkestrasi (Die Schwarzen Spinnen Gaziantep Orchester), veröffentlichte Edip Akbayram 1970 noch während… … Deutsch Wikipedia
Edip Akbayram — (* 29. Dezember 1950 in Gaziantep, Türkei) ist ein türkischer Komponist und Sänger. Mit seiner Band, Siyah Örümcekler Gaziantep Orkestrasi (Die Schwarzen Spinnen Gaziantep Orchester), veröffentlichte Edip Akbayram 1970 noch während seiner… … Deutsch Wikipedia
Yunus-Nadi-Preis — Der Yunus Nadi Preis (türkisch: Yunus Nadi Ödülleri) ist ein seit 1946 vergebener Literaturpreis in der Türkei. Er ist der älteste noch stattfindende Literaturwettbewerb des Landes.[1] Benannt ist er nach dem türkischen Journalisten Yunus Nadi… … Deutsch Wikipedia